9 Mayıs 2017 Salı

Gülyosunu'na Açık Mektup - I

Mektuba bir hitap ile başlamadan evvel biraz lakırtı etmek isterim

Bu devrin jakoben şövalyesi olarak çıktım kaldırıma. (Sahneye değil, hayır. Sahne seçkinler içindir. Benim uğrağım ise sokaklardır. Tam da bu satırları tekrar düzenlerken Cahit Zarifoğlu’ndan şu dizeler geldi aklıma: ‘’Seçkin/ Bir kimse değilim/ İsmimin baş harfleri acz tutuyor/ Bağışlamanı dilerim’’ Parantezi hızla çarpmam gerek yoksa apayrı bir yazı konusu ortaya çıkacak.) Amacım basitti: İade vakti gecikmiş kitabı kütüphaneye teslim etmek, sigara tabakası almak –tabii bir de çakmak-, ardından eve dönmek. Velhasılıkelam herhangi bir gecikme ücreti ödemeden kitabı görevliye teslim ettim. Sonra alt geçide yöneldim yolun karşısına geçmek için. İzbe bir köşede yalın ayak dilenen o çocuğu gördüm. Usulca cüzdanımı çıkardım, çocuğa yanaştım, parayı uzattım ve elinde tuttuğu tek mendili aldım. Mendilde gözüm yoktu, yanlış anlaşılmasın. Sadece onurunu kırmak istememiştim. Ona bir dilenci diye değil, satıcı olarak para verdiğimi ifade etmek istemiştim. Tabi o anlayamazdı, birçok insan da öyle. Benim ise umurumda olamazdı. Zira onurun ne denli önemli bir kavram olduğunun bilincindeydim. Başkalarından bana ne? Yine de bir anlığına pişman olup mendili geri uzattım: ‘’Al kardeşim, sende kalsın.’’ Yürümeye devam ediyordum ki bir dürtüyle arkamı döndüm. Çocuğun bakışlarını uzaktan da olsa netlikle seçebildim. Hüzünlüydü. Sanki gözleri de yaştı. İçime oturdu o hâli. O an kafamın içindeki ses hali hazırda tekrarlamakta olduğu cümleyi daha da gür bir şekilde tekrar etmeye başladı: ‘’Bu dünyadan hiçbir bok olmaz.’’ Hakikaten benim gibi devrimci bir adam için bu cümle ne kadar geçerliydi? Madem bu dünyadan bir bok olmazdı, ne için mücadele ediyordum/edecektim? Fazla üzerinde durmadım, bir sigara yaktım, kalabalığın arasında ilerledim.


Konudan konuya atlayacağım, mazur gör, sen yedi aydır yoksun ve ben çok şey yaşadım. Öncelikle eğitim hayatıma bir sene ara verdim. Uzaktaki bir şehre annemi ve kardeşimi görmeye gittim, geri geldim. Babaannemin evinin üst katındaki odayı yurt belledim. Uzun bir aradan sonra ağız tadıyla kitap okuyabildim. Siyasi mücadelenin içine bodoslama daldım. Aynı zamanda hayatımın oldukça durağan bir dönemine geçiş yaptım. Ne kadar ironik değil mi? Bunca değişime ve giriştiğim eyleme karşın hayatımın oldukça durağan bir dönemindeyim. Zaten takındığım ad da bir o kadar ironik: Jakoben Şövalye. Bir tarafta Ortaçağ Avrupası’nın azılı feodalite düşmanı jakobenler, diğer tarafta ise feodal dönemin asli unsuru olan derebeylerinin seçkin askerlerinden mürekkep soylu grup. Ben işte bu iki kümenin kesişim kümesine aitim. En azından öyle düşünüyorum.

(Şimdi bir parantez patlatmanın tam sırası. Saat 7:40. Arka planda Gemide – Soundtrack çalıyor. Ben ise bu mektubu devam ettiriyorum.)

Sana Gülyosunu diyeceğim. Dudaklarının rengi gül kızıllığına çaldığı ve o mavi gözlerine yeşili yakıştırdığım için. Bir diğer ismin de ‘’Tozpembe Karabasanların Leydisi’’. Neden mi? Zira geçmişin karabasanları konu sen olunca tozpembe bir renge bürünüyor. Sana ait hatıralar, umutlar, hissiyat... Hepsi. Artık hitaba geçebiliriz, değil mi?

Sevgili’m Gülyosunu,

Sana artık yeni bir şiir yazmanın vakti geldi. Elimi çabuk tutacağım. Şiirlerim de ben gibi sadakatsiz. İtiraf etmeliyim, sen yokken başka kadınlara da şiir yazdım. Yine de ozanca ve şövalyece ince bir cezbe kapılıp hamasi şiirler yazacağım sana. İstesen de istemesen de. Nasıl diyordum? ‘’Esaslı bir şekilde fırsat bulamadan tanımaya seni/ Kaybetme korkusuna düştüm, gözlerime bulaşmış güzelliği.’’ Şimdi ise korkuyu bile geçtim, kaybettim. Hatanın büyük çoğunluğu bende olsa da ben tüm hatayı kendi üzerime alıyorum. İtiraz yok. Zaten itiraz edeceğini de sanmam. Her neyse. Omuz silkip işimize bakalım.

Biliyorsun, Celalî Aydemir müstear adı ile bir sayfa açmıştım. Bir müddet sürdürdükten sonra ise paylaşım yapmayı bıraktım ve en nihayetinde son bir ‘’elveda şiiri’’ ile noktayı koydum. Oradaki şiirlerimde belli imgeleri tekrar ve tekrar yoğurup yeni şekiller veriyordum onlara. Bir nevi deneme tahtamdı benim. Artık özgün içerikli, capcanlı, yepyeni eserler ortaya koyacağım. Sana ve sabahın şu vakti hissettiğim duygulara ant olsun. Elimden geleni yapacağım.

Olanca saygınlığımla, saygılarımla;

Jakoben Şövalye.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder