10 Mayıs 2017 Çarşamba

Gülyosunu'na Açık Mektup - II

On beş temmuz iki bin on altı sabahıydı. Jody Reynolds’tan ‘’All Washed Up’’ dinleyip yumurta çırpıyordum. Bir yandan şarkıya eşlik ediyordum. Senden yumurta pişirmek gibi basit bir eylemin tarifini istemiştim. Sen de bana detaylıca anlatmıştın. O günün iyi geçebileceği ihtimalinin üzerinde durmak gibi bir hata yaptım mı, hatırlamıyorum açıkçası. Sonrasında ne olduğunu anlatmaya lüzum yok. Işıklar kapandı, ışıklar tekrar açıldı, etrafta sadece molozlar ve kan vardı. Jeton düşüyordu. Ağır ağır, takır takır bir ses çıkartarak. Hayatımın kara deliğe girmesine çok az kalmıştı. Kilometre taşını görebiliyordum, akışı durdurmak yerine devinimi hızlandırıyordum sanki. Gelemeyeceğini söylediğin gün günlerce yatağımda hareketsiz yatmak istemiştim. Ne yemek ne de içmek, hepsinden vazgeçmek… Olmadı. Kalktığım gibi devam ettim. Oluruna bıraktım. Seni teselli etmeye çalıştım, hatırlarsın. Galiba işe yaramamıştı. Winston Smith’in 1984’te sarf ettiği bir cümle vardır: ‘’Nasıl’ını anlıyorum neden’ini anlamıyorum.’’ Birçok hipotez kurabilirim elimdeki verilerle bu hâle nasıl geldiğime dair. Ama nedenlerini say desen düşünürüm, toparlamaya çalışırım kafamda. Konuşmayı başaramam. Velhasılıkelam, binaenaleyh bu mektup biraz kısa olacak. Hikâye anlatmayacağım. Diğer mektupta sana ''yazmak'' üzerine düşüncelerimi açıklayacağım. 

Saat 3:45. Arka planda yine ‘’Gemide – Soundtrack’’ çalıyor. Yarın evden dışarı çıkmayacağım. Miskinlik yapabileceğim. Bu yüzden geçe kalmamın güneş ışığını daha az görebilmekten başka bir götürüsü yok. Güneş ışığına da gerek yok. Gecenin ziftini lıkır lıkır içmekte ve kendimi sineye çekmekteyim. Ayın şavkını ekmeğime sürmekte, afiyetle yemekteyim. Uyuyup uyandığım vakit yeni bir kitaba başlamalıyım. Wilhelm Reich’tan, yani şu Freud’un yanında çalışmış psikanalist, Dinle Küçük Adam’ı gözüme kestirdim. Nicedir ciddi felsefe okumaları yapmak istiyorum ancak ‘’ciddi bir okumayı’’ nasıl yapabileceğim hakkında kaygılarım var. Tam verimli, sağlıklı, akıldı kalıcı bir okuma da sanata dâhildir fikrimce. Cemil Meriç’in geçen günlerde paylaştığım bir sözünde bu durum çok güzel açıklanmış aslında: ‘’Kalbi var kitapların, onları bir kerhane sermayesi gibi haşin parmaklarınla mıncıkladın mı senin oldular sanıyorsun. Kahrını çekeceksin kitabın, hizmetinde bulunacaksın. Senelerce, senelerce hiçbir şey beklemeden diz çöküp emirlerini dinleyeceksin.’’ D.'den ödünç aldığım Seneca'nın Törel Mektuplar'ını da bir an önce bitirmeliyim, çünkü D. ondan aldığım kitapları okumadığımdan şikayetçi. Haklı da adam. Kendisini aydınlatmış eserleri benimle paylaşıyor ama ben oralı olmuyorum. Dostluğa sığmayacak, yakışmayacak bir davranış. Düzeltmeliyim.

Son olarak, yitik sevgilim Gülyosunu, hâlâ seni bekliyorum. Bundan sonrası için seni bekleme kararı aldım. En azından bir özür dilemek namına.

Olanca saygınlığımla, saygılarımla;

Jakoben Şövalye.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder